Hergün kullandığınız kelimelerin kökenleri hakkında en ufak bir fikriniz var mı?
Günlük yaşam rutinimiz içerisinde, sözcükler dudaklarımızdan neredeyse düşünmediğimiz bir hızla çıkıyor. Bu kelimelerin nerelerden geldiğini, hangi yolları aştığını ve nasıl değiştiklerini görmek ise gerçekten heyecan verici bir serüven!
Bu yazıyla birlikte hem etimolojiyi keşfedeceğiz hem de kelimelerin tarihine doğru bir yolculuğa çıkacağız ?
Etimoloji Nedir?
Etimolojinin tam karşılığı köken bilimi olarak geçmektedir. Bu alan, sözcüklerinin kökenini bir bilim olarak araştırır. Herhangi bir sözcüğe yaklaşırken, ilk nerede ortaya çıkmış, hangi coğrafyaları gezmiş, ne kadar değişmiş, nasıl yerleşmiş gibi sorulara yanıt arar.
Aynı zamanda bir sözcüğün en küçük ilk parçasından başlayarak, bilinen bütüne ulaşma sürecini de analiz eder.
Etimoloji kelimesi, kendi alanının köken araştırmalarına göre Antik Yunana dayanan bir kökene sahiptir. Asıl, hakiki, gerçek anlamındaki ὁ ἔτυμος (ho étymos) ile söz, kelime anlamındaki λόγος / lógos kelimelerinin birleşmesi ile oluşmuştur.
Sakin olun, daha yeni başlıyoruz!
Türkiye’de Etimoloji Çalışmaları
Türkiye Cumhuriyeti, kuruluşunun ilk zamanlarından itibaren Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu’nun özenli çalışmaları ile Türkçe için ciddi bir kaynak arayışına girmişlerdir.
Yeni kurulan bir devlet olmanın ve ideal toplum arayışının bir parçası olarak yeni bir toplumsal kimlik arayışı da bu konuda oldukça etkili olmuştur.
Bu yüzden 1930’lu yılların başında, bizzat Mustafa Kemal Atatürk tarafından başlatılan ve çalışma arkadaşlarının yanı sıra Rus, Fransız ve Alman bilim insanlarının da eserlerinden ve dil-bilim üzerine düşüncelerinden faydalanılarak Güneş-Dil Teorisi ortaya atıldı.
1935 yılında, Ulus Gazetesi’nde, Türk Dili’nin kökenine ilişkin imzasız makaleler yayınlanmıştı. Bu makaleler, Güneş-Dil Teorisi olarak da bilinen Türkçenin etimolojik yapısına ilişkin ilk iddiaları ortaya atmaktaydı.
Peki Nedir Bu Güneş-Dil Teorisi☀️
Güneş-Dil Teorisi dünya üzerindeki bütün dillerin ana kökeninin Türkçe olduğunu iddia eden bir teori idi ve böyle büyük bir iddia için oldukça az ve sezgisel dayanaklar sunuyordu.
Örneğin, dilin ve medeniyetin keşfinin ilk defa Orta Asya Türk uygarlıklarında, güneş doğarken ve batarken yapılan ayinler sırasında çıkarılan sesler olduğunu iddia ediyordu. Bu seslerin en yaygını şaşkınlık ve hayranlık da içeren “a” ve “ağ” inlemeleri olarak ortaya atılmıştı ve bu sesin içerdiği kelimelere güç, başlangıç, hayranlık, bitiş gibi anlamlar kattığı öne sürüldü.
Daha somut bir örnek vermek için, etimolojinin Türkiye’deki ilk araştırması olan bu ilginç teoriyi biraz kurcalayalım. Teori, aslında etimolojiyi de en başından, en aslından ele almak istemiştir. Bu yüzden bazı harfleri kök harfler olarak belirlemiş ve buna göre bir plan çıkarmıştır. Bu plana göre, şimdi inceleyeceğimiz kelimeyle alakalı olan kök harflere yakından bakalım: m harfinin, “mülkiyeti, en yakın alanı”, r harfinin ise “gerçekleşmeyi, hareketin sınırlı bir alanda kalışını” ifade ettiği kabul edilmiştir. Yukarıda belirttiğimiz gibi, a sesinin de güç anlamını seçersek, güç sahibi olanların hareketinin sınırlı bir alanda beklemesi anlamında yorumlanabilecek bir kelimeye, İngilizce army (ordu) kelimesine ulaşmak mümkün olabilir.
Bunların Hepsi Birer Varsayım Mı, Gerçek Mi?
Muhtemelen ne kadar varsayım içerdiğini fark etmişsinizdir.
Güneş-Dil Teorisinin dayanaksızlığının ve dünyaca hiçbir zaman gerçekten kabul görmemiş olmasının ardından yavaşça terk edildiği bir süreç başlamıştır. 1930lu yılların sonunda, dönemin Türk Dil Kurumu (TDK) başkanı İbrahim Necmi Dilmen Ulus gazetesinde yayınlanan imzasız yazıların Atatürk’e ait olduğunu fakat kendileri isimlerinin ilanını arzu buyurmadıklarından” imzasız yayınlandığını açıklar. Ayrıca Dilmen, Atatürk’ün 1938 yılında vefat etmesinin hemen ardından Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde vermekte olduğu Güneş-Dil Teorisi derslerini bırakır ve ardından şu açıklamayı yapar:
“Güneş öldükten sonra onun teorisi nasıl hayatta kalabilirdi?”
Velhasıl, maalesef bu topraklarda etimolojinin resmi araştırmaları bu noktada başlamadan, bahsin büyük açılmasından ötürü ilk elde kaybedilmiş ve daha sonra bu yönde hiçbir araştırma yapılmamıştır. Türk Dil Kurumu’nun, yıllardır bir etimolojik sözlük oluşturma çabası olduğunu açıklamasına ve belirli periyodlarda tarih dahi vermesine karşın, henüz resmi bir kelimelerin kökeni sözlüğümüz maalesef yok.
İşte İlginç Kelime Kökleri
Ve tabi ki henüz resmi bir kaynağımızın olmaması, bizi bunu araştırmaktan alıkoyamadı!
Yegâne
Bu kelime, Farsçadaki “yek” kökünden geliyor. “Bir” ve “tek” anlamına gelen yek kelimesinden, yegâne, biricik kelimesi türetiliyor.
Çarmıh
Çarmıh da Farsça kökenli hem de birleşik bir kelime. Farsçada çar – dört anlamına geliyor. Mıh ise, birçoğumuzun bildiği gibi çivi demek. Çar-mıh, böylece dört çivi kelimesini oraya çıkararak, Hz. İsa’nın öldürülmesinden bile daha önceden itibaren kullanılan bu işkenceyle öldürme işlemi için kullanılıyor!
Çerçeve
Hazır çar kelime köküne bulaşmışken, bundan bahsetmemek olmazdı. Tam tahmin ettiğiniz gibi, çar-çevre, dört çevre anlamına gelen ve dil içinde değişerek (ya da herkesin dediği gibi, halk arasında söylene söylene) çerçeve halini alıyor. Ve elbette, dört tarafı çevrili anlamına geliyor.
Çarşı
Evet, ben şahsen çar kökünü seviyorum, yalan yok. Çarşı da, çar ve sû kelimelerinin birleşmesi ile oluşmuş bir başka kelime. Sû, Farsçada yol, yön anlamına geliyor. Böylece anlamını sormayı unutacak kadar uzun zamandır kullandığımız, çarşı yani dört-yol kelimesi ortaya çıkıyor.
Haftanın Günleri
İşte burada aklımızı yitirmememiz için son olanağımız da elimizden alınabilir: Çünkü haftanın günlerinin neredeyse tamamı Farsçadan birebir alınmış.
Aslında bizim çoğunlukla ve hatalı olarak Batı medeniyetlerine atfettiğimiz ve bir türlü anlam veremediğimiz haftayı Pazar ile başlatmak, Ortadoğu’da da (en azından bir zamanlar) oldukça yaygınmış! Haydi bütün günlere bir göz atalım:
Pazar
ba: yemek, zar: yer. Yemek yeri. (Yeri gelmişken, lalezar: lale bahçesi, gülizar: gül bahçesi demek!)
Pazartesi
Pazar’ın ertesi. (Ertesi ise tamamen Türkçe kökenli)
Salı
İbranicede üçüncü anlamına geliyor. Ayrıca Arapçada da “selase” üç, üçüncü anlamında kullanılıyor.
Çarşamba
Çar’ı şimdiye dek defalarca konuştuk, bunu kendiniz çıkardınız diye umuyorum. Ama “şenbe” Farsçada gün demek, ki bu birçok şeyi açıklıyor. Çar + şenbe= Çarşamba, dördüncü gün!
Perşembe
Yine Farsça kökenli, penç + şenbe= Perşembe; beşinci gün demek.
(Minik bir tavla hatırlatması gelsin o zaman: “Penc-ü-se, severler güzeli genç ise!” Zarlarda 5 ve 3 geldiğinde, kapı alınabildiği için duyulan tarifsiz keyiften ötürü türetilmiş bir deyim?
Cuma
Toplanmak, birleşmek, bir araya gelmek anlamlarına gelen bu kelime, ibadet amaçlı toplanmayı anlatıyor. Bir küçük ipucu da buraya gelsin; c ve m seslerinden oluşan Arapça kelime kökü, genellikle bu anlamlarda kullanılıyor. Örneğin, Cem, Cemiyet, Cemaat, Cima (cinsel birleşme) …
Cumartesi
Tıpkı Pazartesi gibi, kolaya kaçılmış bir gün daha. Cuma ve ertesi kelimelerinden oluşuyor. Halk tarafından önemli bulunan yeme alışverişi ve ibadet toplanması gibi günlerden sonraki günler, genellikle “sonraki, ertesi” günler olarak geçiştirilmiş, fark ederseniz ortamlarda hava atabilirsiniz.
Haftanın günlerinden yavaşça çıkalım ve başka kelimelere de göz atalım:
Kitap
Arapça “ktb” kökünden gelen bu kelime, yazılı şey, belge anlamına geliyor. Aynı “ktb” kökünden, ufak müdahalelerle kütüp(hane), kâtip gibi kelimeler de türetilmiştir.
Kalem
Kamıştan yapılmış yazı aracı anlamına gelecek şekilde, “klm” kökünden türetilmiştir. Arapça kökü, kelam (söz) ile ortak olabilir. Ayrıca, şu an okuduklarınıza inanmakta güçlük çelebilirsiniz, ama kalamar, yani mürekkep balığı kelimesinin bütün bunlarla bir ilgisi olduğu iddia edilmekte! Çünkü henüz endüstriyel mürekkep yokken, yazı için bu balığın koyu renkli salgısından faydalanılırmış.
Cambaz
Bu da Farsça kökenli, can + baz bileşmesinden oluşmakta. Canı ile oynayan anlamına geliyor. Tıpkı “düzenbaz”ın düzen ile oynayan, “kumarbaz”ın kumar oynayan demek olması gibi.
Sarhoş
Farsça kökenli sar, ser – yani baş, kafa kelimesinden başlanmış ve iyi, güzel anlamına gelen hoş ile bitirilmiştir. Yani sarhoş, bildiğimiz, sokak jargonunda kullanılan “kafası iyi, kafası güzel” anlamına geliyor!
Aynı ser kökünden, serkeş yani başı çeken, önder ve dik başlı, asi kelimesi ve sermaye, yani anapara, baş kapital kelimesi de gelmektedir.
Ahtapot
Ahtapot acht (Almanca) – octo (Latince); yani sekiz kelimesinin yanına yerleşen -pod, yani ayak kelimesinden türetilmiştir. Tıpkı tripod gibi!
Yoğurt
Bu kelimenin kökeni, yoğun ile aynı. Katılaştırılmış, yoğunlaştırılmış süt anlamına geliyor. Birkaç saniyelik bir düşünsel emekle, yoğurmak kelimesinin de bu niyetle türetildiğini keşfetmek mümkün!
Yeşil
Bu kelime ise, öz Türkçeden türetilmiş güzide kelimelerimizden biri. Islak, taze, henüz suyunu yitirmemiş anlamına gelen “yaş” sözcüğünden türetilmiş. Yeşil bitkilerin taze olduğunu anlatmak için sıkça kullanılıyor.
Bir ufak bilgi daha – kayısı, kiraz, dut gibi henüz olgunlaşmamış, hala yeşil, kızarmamış anlamına gelmesi için ise gök kelimesi tercih ediliyor. Yani renk skalasında, yeşilden bir derece daha soğuk kabul edilen mavi kelimesine atıfta bulunuluyor! Kelimelerin dünyası çok acayip!
Güzel
Bu da tamamen eski Türkçe kökenli bir sözcük, göze hoş gelen göze hitap eden, şekilde türetilmiş ve Gözel – güzel olarak zaman içinde dönüştürülmüş.
Silah
Silah kelimesinin bu halinden değil de daha, çok daha eski bir halinden söz edeceğiz. Orhun Kitabelerinde geçen ve silah anlamına bir sözcük, havayı yarmak, bir kişiyi, hayvanı ya da nesneyi yararak parçalamak için kullanılan alet anlamına gelen “yarak” sözcüğü imiş!
Tabi daha sonra erkek egemen toplum bilincinin bu kelimeyi argoya yerleştirmesi ve erkeğin cinsel organını bir silah olarak tarif etmesi ise üzerine tez yazılabilecek kadar büyük bir toplumsal travmaya işaret ediyor.
Amma Uzun, Amma Uzun= Amazon
Kelimelerin derin ve büyülü dünyasına kapılmamak elde değil. Ancak fazlaca kendimizi kaptırdığımızda, bazı safsatalarla da baş etmek zorunda kalabiliriz. Örneğin, Amazon nehrinin ilk defa Türkler tarafından keşfedilmiş ve şaşkınlıkla “Amma uzun, amma uzun!” denilerek, Amazon kelimesinin ortaya çıkarılmış olması iddiası gibi.
Ya da Niagara Şelalesini gördüğü iddia edilen sevgili atalarımızın şelalenin dökülürken çıkardığı sesten etkilenerek “Ne yaygara! Ne yaygara!” deyip bu doğa harikasına da isim verdiği iddiası gibi. Biraz gerçekçi olmakta her zaman fayda var. Bu yüzden daima bir başvuru kaynağınız olmalı!
Bonus: Başvuru Kaynağı!
Herhangi bir kelimenin etimolojik kökenini araştırmak için, içgüdülerinizden ziyade bazı ciddi araştırmaların toplandığı kaynaklara bakmanızda yarar var. Örneğin, Sevan Nişanyan’ın yıllarca emek vererek hazırladığı Nişanyan Etimolojik Sözlük, “Ya acaba bu buradan mı geliyor?” sorularınıza yanıt olabilir. Buna ek olarak Etimoloji Türkçe isimli başka bir online sözlük de sorularınız için alternatif, doğrulama gerektiren şüpheli kelimeler için harika bir kaynak olabilir.
Nişanyan Sözlük için: www.nisanyansozluk.com
Etimoloji Türkçe için: www.etimolojiturkce.com adreslerinden faydalanabilirsiniz.
Şimdi koşun ve bunları arkadaşlarınıza anlatarak
genel kültürünüzle hava atmanın tadını çıkarın! 😉
4 Comments
Leave a Reply