Bazen çoğumuzun keyiflerinin kaçık olduğu zamanlar vardır. İnsan neredeyse yediği yemekten, yaptığı herhangi bir şeyden tat alamaz ya, aynen öyle zamanlardır bunlar. Hatta boş boş oturmaktan başka hiçbir şey yapmaz hale geliriz. Öyle sanıyorum ki insanoğlu arada sırada da olsa bu tip bir keyif kaçıklığı, mod düşüklüğüyle karşıya kalır. İşte tam da bu zamanlarda, eğer siz de “Ne yapsam acaba ?”, “İçimden de hiçbir şey gelmiyor.” diyorsanız, hazırlanan bu içerik tam size göre! İnsanın modunu yükselten, keyiflerin tavan yapmasına yardımcı olacak ve her biri birbirinden eğlenceli filmler ile artık mevzubahis olumsuzluklara son verip kötü zamanlarda bile daha pozitif olmaya çalışacaksınız. Herhangi bir sıralamaya koymadan derlediğim bu eğlenceli filmler içeriği kesinlikle hayattaki negatiflikleri unutmanızı sağlayacak. İyi seyirler!
We’re The Millers
2013 yılında vizyona giren, yönetmenlik koltuğunda Rawson Marshall Thurber’ın oturduğu ve kendisinin de küçük bir rol üstlendiği We’re the Millers filmi bir uyuşturucu satıcısının (drug dealer) hikayesini konu alıyor. Filmde uyuşturucu satıcısı olan David (Jason Suedikis) bir görev gereği Meksika sınırından Amerika Birleşik Devletleri’ne illegal yollardan uyuşturucu sokması gerekiyor. Tabii bu görevi tek başına gerçekleştirmesi o kadar da kolay değildir. Bu amaçla, David’in aklına sahte bir aile oluşturma fikri gelir. Bunu yapmak içinse kapı komşusu ve striptiz dansçısı olan Rose’dan (Jennifer Aniston), Casey’den (Emma Roberts) ve Kenny’den (Will Poulter) yardım istemesi gerekmektedir. Zor da olsa bunu başaran David’in komik ve çılgın hikâyesini konu alan We’re the Millers kesinlikle izlenmeye değer.
Yes Man
Terfisini bekleyen orta düzey bir yönetici olan Carl (Jim Carrey), eşinden ayrıldıktan sonra depresyonla boğuşmakta ve arkadaşlarını epey ihmal etmektedir. İş yerinin önünde yemek yerken eski bir arkadaşıyla karşılaşan Carl, onun tavsiyesiyle bir kişisel gelişim programa katılır ve hayatı bu noktadan sonra bambaşka olacaktır. Depresyonunu ve sorunlarını aşabilmek için kendisine sorulan her soruya ve önerilen her şeye evet demeye karar veren Carl’ın hayatı artık ilginç bir maceraya dönüşmektedir. 2008 yılında vizyona giren ve yönetmenliğini Peyton Reed yapan filmin diğer önemli oyuncuları olarak Allison (Zoey Deschanel) ve Peter (Bradley Cooper) da bulunuyor. Bu ayrıca Bradley Cooper’ın kariyerinde günümüzdeki kadar sükse yapmadığı dönemde oynadığı en önemli yapımlardan biri olarak göze çarpıyor.
Mamma Mia!
Mamma Mia!’da aslında en öne çıkan iki isim Merly Streep (Donna) ve ABBA olsa gerek. Yönetmenliğini Phyllida Lloyd’un yaptığı, 2008 yılında sinemaseverlerle buluşan bu filmin peyzajını eşsiz güzelliğiyle ve doğasıyla Yunan adaları oluşturuyor. Filmin konusu aslında çok kısa ve basit, gerçek babasını arayan bir kızın yani Sophie’nin (Amanda Seyfried) hikayesini konu alıyor. Tabii bunu yaparken babası olma ihtimali olan kişilerle iletişime geçiyor ve her birini birbirlerinden habersiz bir şekilde Yunan adalarından birindeki düğününe davet ediyor. Bu harika ve eğlenceli filmde ise en önemli mesele belki de filmin bir müzikal film olduğu. Fakat öyle bir film ki Mamma Mia!, müzikal filmlerden hoşlanmayan izleyicinin dahi gönlünü kazanacağına hiç süphem yok. Çünkü müzikal müzikleri de ABBA’nın en başarılı şarkılarından oluşuyor, bunu da unutmayalım!
Friends with Benefits
Başrollerinde Justin Timberlake (Dylan) ve Mila Kunis (Jamie)’in olduğu ve aynı zamanda yönetmenliğini Will Gluck’ın üstlendiği Friends with Benefits, benim naçizane fikrime göre bu içerikteki en pozitif ve eğlenceli filmler den biri. Jamie duygusal olarak ilişkilerden be bağlanmaktan korkan ve tedirgin olan bir kadındır ve ünlü bir derginin editörü olan Dylan’la tanışır. Dylan ise tek gecelik ilişkilerden sıkılmış ve ciddi bir ilişki arayan biridir. Başlardan ilişkilerinin normal gittiği gözlense de zaman geçtikçe içinde bulundukları durum beklediklerinden bambaşka bir boyuta ulaşacaktır. 2011 yapımı bu film gerek kadrosu, gerek oyunculukları sayesinde izlenmeye kesinlikle değecektir!
Moonrise Kingdom
2012 yılında vizyona giren ve yönetmenliğini Wes Anderson’ın yaptığı Moonrise Kingdom epey eğlenceli bir komedi ve macera filmi. Oyuncu kadrosu ise epey kaliteli ve geniş; Bruce Willis (Captain Sharp), Edward Norton (Scout Master Ward) bunlardan bazıları. Film, genç bir çiftin yaşadıkları New England kasabasından kaçışlarını ve onları bulmak için oluşturulan yerel bir arama grubunun maceralarını konu alıyor. Gerek görsel güzelliğiyle, gerek konunun işleniş biçimiyle Moonrise Kingdom fevkalade eğlenceli filmler listesinde olması kesinlikle tesadüf olmayacaktır!
Hugo
Daha önceden söylediğim üzere, filmleri içerikte birleştirirken bir başarı sırasına göre düzenlemedim. Fakat öyle yapacak olsaydım, öyle sanıyorum ki Hugo yüksek bir ihtimalle ilk sıralarda olacaktır. Filmin yönetmenlik koltuğunda oturan Martin Scorsese’i daha önceden yaptığı karanlık ve şiddetli (brutal) filmlerden anımsıyoruz. Fakat Hugo’da Scorsese bambaşka bir kimliğe bürünüyor ve pek fazla olmayan eğlenceli filmler ine bir yenisini ekliyor. Filmin konusu ise 1931 yılının Paris’inde geçiyor. Paris tren istasyonu Gare du Nord’un duvarlarının içerisinde yaşayan bir yetim olan Hugo Cabret, içinde babasının ve icadının da bulunduğu gizemli bir dünyaya adım atıyor. Epey başarılı ve tanınmış oyunculardan oluşan ve 2011 yılında sinemaseverlerle buluşan Hugo’nun başrollerinde Asa Butterfield (Hugo Cabret), Chloë Grace Moretz (Isabelle), Sacha Baron Cohen (Inspector) ve Ben Kingsley (Georges Méliès) yer alıyor.
Little Miss Sunshine
2006 yapımı olan ve yönetmenliklerini Jonathan Dayton ve Valerie Faris’in yaptığı Little Miss Sunshine eğlenceli mi eğlenceli, pozitif mi pozitif bir aile ve yol filmi. Filmde ailenin en küçük kızı olan Olive Hoover’ı (Abigail Breslin) güzellik yarışması finallerine götürmeye çalışan bir ailenin başından geçen ilginç maceralar konu olarak işlenmiş. Yüzünüzde tebessümü eksik etmeyecek, eğlenceli filmler mevzubahis olduğunda kesinlikle akla ilk gelecek filmlerden biri olan Little Miss Sunshine’de Steve Carell da Frank Ginsberg rolunü canlandırmaktadır.
The World’s End
Aksiyonu, komediyi, absürtlüğü ve bilim kurguyu bir araya The World’s End’deki gibi bir araya getiren başka film çok az olsa gerek. 2013 yılında sinemaseverlerle buluşan ve Edgar Wright’ın yönettiği bu filmin tabiri caizse her tarafından “İngiliz Aksanı” akıyor. Doğdukları, büyüdükleri kasabadan çocukluk arkadaşları olan 5 kafadar artık başka şehirlerde yaşamakta ve yeni hayatlarını kurmuş bulunmaktadırlar. Lakin Gary King (Simon Pegg) hariç! Tam 20 yıl sonra eski dostları bir araya getirme umuduyla çabalayan Gary amacında başarılı olur. Ancak Gary’ye göre 20 yıl önceden kalan tamamlanmamış bir işleri vardır: Dünyanın sonuna ulaşmak için Newton Haven şehrinde pub crawl’u (bir bardan çıkıp ötekine gitme) bitirmeleri gerekmektedir. Martin Freeman (Oliver) ve Nick Frost (Andy)’nin de rol aldığı The World’s End izlenmeden geçilmeyecek filmlerden biri.
Lapland Odyssey
İçeriği sonlandırırken İngiliz ve Amerikan hegemonyasından bir nebze olsun sıyrılıp, Finlandiya’dan bir macera-komedi örneğiyle bitirmenin ilginç olabileceğini düşündüm. 2010 yapımı ve orijinal ismi Napapiirin Sankarit olan bu film de tuhaf bir macerayı konu alıyor. Janne hayatını büyük bir aylaklık ve refah içerisinde geçiren bir adamdır. Ancak, Janne’nin kız arkadaşı Inari ise Janne’nin hayata karşı olan bu tutumundan ve hiçbir şeyde tutunamamasından feci şekilde rahatsız bir karakter. Janne, Inari’nin ona verdiği parayla alması gereken dijital TV box’ı dahi almayınca işler artık çığırından çıkıyor. Artık bu durumu düzeltmek için Janne’nin büyük bir maceraya kalkışması gerekmektedir. Napapiirin Sankarit düşük bütçeli ve pek tanınmamış yerel oyunculardan oluşan bir film olsa da, eğlenceli filmler içeriğinde olmasının güzel olacağını düşündüğüm filmlerden biri.
5 Comments
Leave a Reply