in ,

Soyut Dışavurumcu Ressam Jackson Pollock Hakkında Bilmeniz Gerekenler

20. yüzyılın en önemli sanatçılarından biri olan Jackson Pollock, kendine has soyut dışavurumcu resim teknikleriyle modern sanata yeni bir soluk getirdi. Damlatma yöntemini kullanan ve kendine has bir çalışma biçimi olan Pollock’un hayatına ve sanat anlayışına bakalım.

Mutsuz Çocukluk

28 Ocak 1912’de Wyoming’de doğan Jackson Pollock, klasik resim tekniğini terk etmeden önce Thomas Hart Benton’un eğitiminden geçti. Çiftçi bir baba ile sanat duyarlılığı yüksek bir annenin çocuğu olan Jackson Pollock 5 kardeşten en küçüğüydü. Çocukken ailesinden sürekli isteyen, ancak bir türlü arzuladığı ilgiye kavuşamayan bir çocuktu.

Sanata Olan Tutkunun Keşfi

Pollock 8 yaşındayken ailesi Kaliforniya’ya taşındı. Bu dönemde alkolik babası evi terk etti. Pollock’un abisi Charles ona babalık yaptı. Charles Pollock da sanatla ilgileniyordu ve kardeşi Jackson’un sanat kariyeri üzerinde derin izleri vardı. Aile Los Angeles’ta yaşarken Jackson, güzel sanatlar lisesine kaydoldu ve burada sanata olan tutkusunu keşfetti. Öyle ki sanat çalışmaları nedeniyle okulu aksattı ve iki kez sınıfta kaldı.

1930’da 18 yaşındayken abisi Charles ile New York’a taşınan Jackson Pollock, burada Charles’ın resim hocası Thomas Hart Benton ile çalışmaya başladı. Benton ile çok zaman geçiren Pollock, Benton’un çocuğuna bakıcılık yaptı ve bir anlamda kendi ailesinde bulamadığı huzuru bu ailede buldu.

Depresyon Dönemi ve Pablo Picasso Etkisi

1929 Büyük Buhranı’ndan sonraki süreçte Başkan Franklin Roosevelt ekonomiyi canlandırmak için sanat projelerine yönelik bir program başlattı. Pollock ve abisi de bu programın “duvar resmi”ne yönelik bölümünde iş buldular. Bu program sayesinde Pollock, Mark Rothko, Clemente Orozco gibi pek ressam binlerce resim ürettiler.

Bu dönemde Pollock’un işleri yoğun olmasına rağmen o kendini içkiye verdi. 1937’de alkolizm nedeniyle psikolojik tedavi almaya başladı. Jung ekolüyle yetişen bir psikanalist tarafından tedavi edilen Pollock burada sembolizm ve yerel Amerika sanatıyla ilgilenmeye başladı. 1939’a gelindiğinde Pablo Picasso’nun Museum of Modern Art’ta bulunan eserlerini gören Pollock, bu eserlerden etkilenerek kendi resimlerinde çeşitli deneyler yapmaya başladı.

Soyut Dışavurumculuk

Pollock’un huzursuz ve kötü geçen çocukluğu, onu sanatında cesur olmaya yöneltti. Kötü geçen çocukluğunun acısını sanattan çıkarmaya çalıştı desek pek yanılmayız. 1930’lar boyunca duvar resimleri yapan Pollock burada büyük alanlarda çalışmanın gücünü gördü. Sürrealizme olan ilgisi sayesinde bilinçdışını aktarmayı, Kübizm sayesinde de kendi resim mekanını aktarmayı öğrendi.

Pollock’un büyüklüğü, modern sanat tarihinin en radikal soyut stilini geliştirmiş olmasından ileri geliyor. Çizgi ve boyanın tanımını değiştiren, resimdeki mekanı kendine göre yeniden tanımlayan biri olarak Pollock sanat tarihinin en aykırı isimlerinden biri olarak görülüyor.

Action painting olarak adlandırılabilecek tekniği onu soyut dışavurumculuk akımına dahil etmektedir. Hızlı ve güçlü fırça darbeleriyle boyayı kanvasa adeta fırlatan Pollock demir çubuk, mala, boya kutusu, bıçak gibi şeyler kullanarak da resim yaptı.

İlkel kültürlere ve Kızıldereli ressamların çalışma metodlarına olan ilgisi onun kendi tekniğini geliştirmesine olanak sağladı. Zira Kızıldereli Navajo kum ressamları, zemin üzerine farklı renkteki kumlarla resim çizmekteydiler. Pollock kendi soyutlama anlayışını doğanın ritmik enerjisinin taklidi olarak görüyor.

Pollock bir resmi gerçekçi kılmaktan ziyade kendi duygu ve düşüncelerini ifade etmeyi daha önemli buluyordu.

Aşk Hayatı

1941 yılında Pollock, Yahudi asıllı bir sanatçı olan Lee Krasner ile tanıştı. Birbirlerinin sanatından etkilenen çift, daha sonra aşk yaşamaya başladı.

Bu sıralarda Peggy Guggenheim, Pollock’un eserlerine ilgi duymaya başladı. Hatta bir seferinde Pollock’un atölyesine ziyarete gelen Guggenheim yerdeki resimleri gelmiş geçmiş en orijinal Amerikan sanat eserleri olarak değerlendirdi ve Pollock ile sözleşme imzaladı.

Krasner ve Pollock 1945 yılında evlendiler ve Guggenheim’ın yardımıyla Long Island bölgesinde bir çiftlik satın aldılar. Pollock, Guggenheim’ın desteğiyle eserler üretiyor, Krasner ise bu eserlerin tanıtımını ve onun menajerliğini yapıyordu. Çiftlikte doğayla iç içe yaşamaktan büyük keyif duyan Pollock’ın eserlerinde bu etki bariz bir biçimde görülmektedir. Arkadaşları ve eşinin destekleriyle büyük bir yaşama sevincine sahipti bu dönemde. 1946 yılında evin ahırını stüdyoya çevirdi ve damlatma yöntemiyle resim tekniğini geliştirmeye başladı.

“Pollock ABD’nin Yaşayan En Büyük Ressamı Mı?”

Pollock’un en ünlü eserleri damlatma tekniğini uyguladığı 1947-1950 yılları arasındaki eserleridir. Bu süreçte Pollock hakkında, 1949 yılında Life dergisinde “ABD’nin yaşayan en büyük ressamı mı? şeklinde yapılan haber onun bir anda büyük bir şöhret kazanmasına neden oldu. Bazı sanatçılar onun çalışmalarını vasat buldu, arkadaşları bir anda rakibi oldu.

Ünü büyüdükçe eleştirmenler ona daha da sert eleştiriler yöneltti. Bu da Pollock’un kendi eserlerini sorgulamasına neden oldu. Hatta bir dönem Pollock, hangi resimlerinin daha iyi olduğunu anlamak için eşine sık sık danışır hale geldi.

Şöhret Düşman Yarattı

1949 yılında ABD’nin en iyi kazanan avant-garde sanatçısı unvanını kazanan Pollock’a şöhret yaramadı gerçi. Zira pek çok sanatçı ve hatta ilk resim hocası Thomas Hart Benton bile onun sanatını kabul etmiyor ve başarısız buluyordu. Resimleri saçma, kaba, kaotik olarak görülüyordu.

Dahası sanatın pazarlanması ve sanatçının medyatik kişiliği gibi durumlar onun canını sıkıyordu. Kendisi hakkında belgesel fotoğrafçı Hans Namuth tarafından yapılan bir çekim esnasında Pollock, kamera karşısında bir şey üretmenin imkansız olduğunu ifade etti ve bu dönemde tekrar alkole başladı.

Alkolizm

Pollock’un 1950 yılında Parson galerisinde yapılan sergisinden hiç resim satılmadı. Gerçi bu sergide bugün şaheser olarak adlandırılan Number 4, 1950 adlı resim de vardı. Pollock bu dönemde eserlerinde isim vermenin yanıltıcı olduğunu düşünerek eserlerini sayı ve tarihle adlandırmaya başladı. Gittikçe daha koyu renkler kullanmaya başladı ve damlatma yöntemini terk etti.

Bu dönemde alkol batağına saplanan ve hatta bar çıkışlarında kavgalara karışan Pollock için endişelenen eşi Krasner, Pollock’un annesine haber verdi. Annesinin gelmesiyle bir miktar rahatlayan Pollock tekrar resim yapmaya başladı. The Deep adlı büyük eserini bu dönemde tamamladı. Koleksiyonculardan resim talebi gelmeye başladıkça Pollock da kendinde büyük bir baskı hissetmeye başladı ve alkole sarılmaya devam etti.

Ölüm…

Pollock’un ihtiyaçlarını karşılamak için deyim yerindeyse perişan olan Krasner kendi çalışmalarına devam edemiyordu. Evliliklerinde pek çok sorun vardı ve Pollock’un sağlığı kötüleşmişti. Bu dönemde Pollock başka kadınlarla birlikte olmaya başkadı. 1956’da resmi ve Krasner, Pollock’a biraz mesafe tanımak için istemeyerek de olsa Paris’e gitti.

11 Ağustos 1956 günü trafikte seyir halinde içerek ilerleyen Pollock evinin yakınlarında bir ağaca çarptı. O dönem kız arkadaşı olan Ruth Kligman araçtan fırladı, ancak hayatını kaybetmedi. Diğer yolcu Edith Metzger ve arabadan fırlayan Pollock kazada hayatını kaybetti.

Fransa’dan dönen Krasner bu olaydan sonra ömrü boyunca yas tuttu. Ancak daha sonra tekrar resme başladı ve 20 yıl boyunca eserler verdi. Bu süreçte Pollock’un eserleriyle o ilgilendi ve resimleri müzelere dağıttı. Daha sonra Pollock-Krasner Vakfı’nı kurarak genç ve parlak sanatçılara burs verdi. Krasner de 1984’de hayatını kaybetti.

İlham Verici Jackson Pollock Sözleri

“Resimlerimin bir merkezi yoktur. Her yer eşit öneme sahiptir.”

“Resim yaparken ne yaptığımın pek farkında olmam. Resimde değişiklik yapmaktan, genel görünümü bozmaktan korkmam; çünkü resmin de kendine has bir yaşamı vardır. Bunu açığa çıkarmaya çalışırım. Resimle irtibatımı kestiğim anda ortaya vasat bir iş çıkar. Resme odaklandığımda ise ortaya saf bir uyum çıkar.”

“İyi ressamlar, kendilerini çizerler.”

“Soyut resim soyuttur. Kişiyi yüzleşmeye çağırır. Bir seferinde bir eleştirmen resimlerinin başı ve sonu olmadığını söylemişti. Bunu iltifat olarak söylemedi tabii, çünkü durum gerçekten budur benim çalışmalarımda.”

“Bugünün ressamları kendileri dışında bir nesneyle çalışmak durumunda değillerdir. Modern ressamların çoğu kendi iç dünyalarından beslenerek enerjiyi ve hareketi resmederler.”

“Yeni ihtiyaçlar yeni teknikler gerektirir. Modern sanatçılar kendilerini ifade etmenin yeni yollarını buldular. Modern sanatçılar uçakları, radyoları, atom bombasını Rönesans dönemi ressamlarıyla aynı şekilde ifade edemezler.”

“Tuhaflık zamanla ortadan kalkacak ve zamanla modern sanatın arkasındaki derin anlamları keşfedeceğiz diye düşünüyorum.

“Sıradan ressamların kullandığı nesneleri kullanmaktan gitgide uzaklaşıyorum. Ben demir çubuk, mala, bıçak, kırık cam kullanmayı tercih ediyorum.”

“Soyut sanata müzik gibi yaklaşılmalıdır: Bir süre sonra ya seversiniz ya da sevmezsiniz.”

Pollock Anısına

Aralık 1956’da  New York’taki Museum of Modern Art’da Pollock adına büyük bir sergi düzenlendi. Özellikle burada ve Londra’daki Tate’de düzenli olarak Pollock sergileri açılıyor ve 20. yüzyılın bu en etkileyici sanatçılarından biri düzenli olarak anılıyor.

Ayrıca Ed Harris’in yönetip başrolünde oynadığı 2000 tarihli Pollock adlı filmde de Jackson Pollock’un kariyeri ve hayatı konu ediliyor. İzlemeye değer bir film olduğunu belirtelim.

Son olarak resim sanatına ilgi duyuyorsanız bir diğer şahane ressam Van Gogh’un Yıldızlı Gece resminin gizem dolu hikayesiyle ilgili yazımıza göz atabilirsiniz.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Pazar Köşesi ( 7-13 Ağustos 2017)

Sadece Kadınlar Arasında Bilinen Birbirinden Tuhaf ve Komik Atasözleri