Köy Enstitüleri sadece 14 yıl boyunca aktif olmasına ve kapatılışından bu yana tam 63 yıl geçmesine rağmen hâlâ dillerden düşmeyen, hasretle anılan, tüm dünyaya örnek olan bir olgu.
Her yıl bu okullar üzerine yüzlerce tez araştırması yapılıyor, sistem enine boyuna irdeleniyor ve Köy Enstitüleri’ne olan ilgi geçen zamana rağmen giderek büyüyor. Köy Enstitüleri’nin tam olarak ne olduğunu irdelemeye, aktif olduğu yıllar boyunca ve sonrasında neler kazandırdığını bakmaya ve kapatılmasından bu yana neden bir türlü yerinin doldurulamadığını bir nebze de olsa anlamaya çalışalım.
Köy Enstitüleri’nin Kuruluşu
Cumhuriyet kurulduktan sonra hemen her konuda olduğu gibi eğitim konusunda da oldukça ciddi reformlar hayata geçirilmişti. Osmanlı’nın son yıllarında üç çeşit okul ve üç farklı eğitim tipi vardı: Medreselerde verilen dini eğitim, azınlık okullarında verilen yabancı eğitim ve Tanzimat okullarında verilen Batılı tipte eğitim. Bu üç kültür varlıklarını devam ettirebilmek adına farklılıklara kapalı bireyler yetiştiriyor ve bölünmüş bir topluma neden oluyorlardı.
Cumhuriyet Dönemi’nde ise eğitim alanındaki en büyük sorun okur yazarlık oranıyla ilgiliydi diyebilirim. Osmanlı döneminde %8 olan okur yazarlık oranı Cumhuriyet’in ilk yıllarıyla birlikte %20’ye kadar çıkmıştı. Yine de sizin de gördüğünüz üzere bu oran olması gerekenin çok çok altındaydı. O dönem Avrupa’da okur yazarlık or
anı %80 dolaylarındaydı. Bu oranın artırılması için nüfusun %80 kadarını oluşturan köy halkına eğitim öğretimi götürmek şarttı. Ne yazık ki kentlerde okula gitme oranı %75’lerdeyken köylerde bu oran %20’nin altına iniyordu.
Eğitimin Köylere Ulaşması Şart
Bunun en büyük nedenlerinden biri de köydeki öğretmen eksikliğiydi. O zamanlar Türkiye’deki 40 bin köy içinde 35 binden fazlasında okul ve öğretmen bulunmamaktaydı. Bunun çözümü mevcut sistemle ve hızla 100 yılı bile aşan bir süre alabilirdi. Hemen alternatifler aranmaya başladı ve ilk olarak askerliğini çavuş ya da onbaşı olarak yapan ve köylerden askere gelen kişiler Eskişehir’de bir eğitmen kursuna alındı ve köylerine eğitmen olarak döndüler. Döndükleri köylerde çocukların eğitimini sağlayacaklar, ayrıca köydeki sağlık, tarım gibi alanlarda ihtiyaç duyulan temel bilgileri, araç kullanım pratiklerini köylülere aktaracaklardı. Bu eğitmenlerin yetiştirdiği 8 bin kadar çocuk sonrasında Köy Enstitüleri’nin öğrencileri hâline gelecekti.
Dönemin Milli Eğitim Bakanı (O zamanlar Kültür Bakanlığı idi) Hasan Ali Yücel ve İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç’un çabalarıyla 1940 yılında hayata geçirilen Köy Enstitüleri dünyada eşi benzeri görülmemiş bir eğitim devrimiydi. Bu okullar sadece eğitim için değil, köylere ihtiyacı olan sanat ve ziraat alanındaki bilgileri de aktarabilmek adına öğretmenler yetiştirecekti. Ayrıca köylerdeki sağlık problemleriyle de başa çıkmak için yine bu okullardan mezun olan köy öğretmenleri çaba harcayacaktı. Hasan Ali Yücel bununla ilgili fikrini şöyle beyan etmişti:
“Biz, istiklal mücadelesinden itibaren sosyal hayatımızda yaptığımız büyük devrimleri köylere götürecek adam yetiştirmek isteriz. Çünkü, ümmet devrinin böyle bir adamı vardır. Bu, imamdır. İmam, insan doğduğu vakit kulağına ezan okuyarak, vefat ettiği vakit mezarının başında telkin verene dek, doğumundan ölümüne kadar bu cemiyetin manen hâkimidir. Bu manevi hâkimiyet, maddi tarafa da intikal eder. Çünkü köylü hasta olduğu vakit de sual mercii imam olur. Biz imamın yerine, köye devrimci düşüncenin adamını göndermeyi isteriz.”
Köy Enstitüleri’nde Okutulan Dersler
Bu okullar klasik bir eğitim sisteminin ürünü değildi. Nüfusun %80’inden fazlasını oluşturan, ekonomiyi ayakta tutacak birinci unsur konumunda bulunan, yeni kurulan Cumhuriyet ile birlikte halka dönüş hareketinin direkt muhatabı olan köylülerin ihtiyacı olan her türlü bilgiyi sağlamak adına kurulmuşlardı. Bunların içinde sanata da yer vardı, ziraata da.
Köy Enstitüleri’ndeki derslerin %50’si kültür, %25’i tarım ve %25’i de teknik dersleriydi. Bu okullardan öğretmenin yanı sıra birçok sağlık görevlisi, sanatçı ve ziraatçı da çıkmıştı. Ders programı ise şöyleydi:
Kültür Dersleri:
*Türkçe
*Tarih
*Coğrafya
*Yurttaşlık Bilgisi
*Matematik
*Fizik
*Kimya
*Tabiat ve Okul Sağlık Bilgisi
*Yabancı Dil
*El Yazısı
*Resim-İş
*Beden Eğitimi ve Ulusal Oyunlar
*Müzik
*Askerlik
*Ev İdaresi ve Çocuk Bakımı
Öğretmenlik Bilgisi:
*Toplumbilim
*İş Eğitimi
*Çocuk ve İş Ruhbilimi
*İş Eğitimi Tarihi
*Öğretim Metodu ve Tatbikat
*Zirai İşletmeler Ekonomisi ve Kooperatifçilik
Ziraat Ders ve Çalışmaları:
*Tarla Ziraatı
*Bahçe Ziraatı
*Fidancılık, Meyvecilik ve Sebzecilik Bilgisi
*Sanayi Bitkileri Ziraatı
*Zooteknik
*Kümes Hayvanları Bilgisi
*Arıcılık, İpek Böcekçiliği
*Balıkçılık ve Su Ürünleri Bilgisi
*Ziraat Sanatları
Teknik Dersler ve Çalışmalar:
*Köy Demirciliği (nalbantlık, motorculuk),
*Köy Dülgerliği (marangozluk),
*Köy Yapıcılığı: (a) Tuğlacılık ve Kiremitçilik, (b) Taşçılık, (c) Kireçcilik, (d) Duvarcılık ve Sıvacılık, (e) Betonculuk,
*Kızlar için Köy Ev ve El Sanatları: (a) Dikiş-Biçki, Nakış (b) Örücülük ve Dokumacılık, (c) Ziraat Sanatları.
Eşi Benzeri Olmayan Bir Eğitim Sistemi
Size de “Keşke ben de ilköğretimde bu dersleri alsaydım” dedirtmiyor mu? Üstelik hem buradaki öğretmenler hem de öğrenciler tüm bu muhteşem derslerin yanı sıra ellerini toprağa sürüyor, enstrüman çalıyor, köydeki binalarda tadilatlar yapıyorlardı. Sadece teoride kalmayan, pratiğe dökülen hem de tam yerinde, köylerde dökülen bir eğitimdi bu. Laik, ulusal, uygulamalı ve karma eğitim verilen bu kurumlarda, özgüveni yüksek, eleştirel düşünebilen, sorun çözebilen ve “Cumhuriyet için fedakâr olabilen” gençlerin yetiştirilmesi hedefleniyordu. Bu hedefe de başarıyla, emin adımlarla koşuluyordu. Bu başarının temelindeki nedeni adı Köy Enstitüleri’yle özdeşleşen İsmail Hakkı Tonguç şöyle anlatıyordu:
“Köylüye bir şey öğretebilmek için ondan birçok şey öğrenmek gerekir. Kanımızı ve iliklerimizi isteyerek köyün içine akıtmadıkça, kırk bin köyün kenarına münevver insanın mezar taşı dikilmedikçe, bu köyün sırlarını anlayamayız. Köylüyü anlayabilmek, duyabilmek için onunla kucak kucağa, nefes nefese gelmek lazımdır. Onun içtiği sudan içmek, yediği bulgurdan yemek, yaktığı tezeğin ifade ettiği sırları sezebilmek ve yaptığı işleri yapabilmek gerekir.”
Köy Enstitüleri’nin Kapatılması
Çok partili demokratik hayata geçildikten sonra kurulan DP (Demokrat Parti) Köy Enstitüleri’ne karşı agresif bir tavır sergiliyordu. Bakanlıktaki kadro değişimleriyle bu okulları kuran bürokratların yerlerini gerici, tutucu politikacılar almaya başladı. Köy Enstitüleri’nin öğretmenleri okullarından uzaklaştırılıyor, araç gereçleri ellerinden alınıyor, kütüphanelerindeki “sakıncalı” diye değerlendirilen kitaplar ayıklanarak yakılıyor, öğrencilerinin okul yönetiminde söz sahibi olması ilkesi ortadan kaldırılıyordu. Bu okullar önce genel eğitim sistemiyle birleştirildi, sonrasında ise kurulduktan sadece 14 yıl sonra 1954’te tamamen ortadan kaldırıldı. Gerekçe olarak da bu okullarda verilen eğitimlerin toplumun kültürel ve ahlaki yapısına ters düşmesi gösteriliyordu.
Asıl Neden Farklı
Köy Enstitüleri’nin neden kapatıldığına dair en şeffaf, en gerçekçi, en dürüst açıklama o dönem CHP milletvekili olan bir toprak ağası Kinyas Kartal’dan gelmişti:
“Doğuda en yüksek eğitim gören insan benim. Köy Enstitüleri, bizim devlet üzerindeki gücümüzü kaldırmaya yönelikti. Bunu içimize sindiremedik. Benim Van yöresinde 258 köyüm var. Bunlar devletten çok bana bağlıdırlar. Ben ne dersem onu yaparlar. Ama köylere öğretmenler gidince benim gücümden başka güçler olduğunu öğrendiler. DP ile pazarlığa girdik, kapattık.”
Görüldüğü üzere, Köy Enstitüleri bu ülkenin gelişimi için çok güzel bir detaydı. Köy Enstitüleri’nin kapatılmasıyla “köylü aydın” olgusu son bulmuş, köylerdeki tarımsal ve sanatsal üretimler durmuş, şehirlere göçler artmış ve adeta köy hayatı yok edilmiştir. Bugün “köy kahvaltısı”, “köy doğası”, “köy yaşantısı” ve benzeri popüler kültür ürünü olan yersiz övgülerle anılan, sözde herkesin çok sevdiği ve çok özendiği Anadolu köylerindeki kültürel birikimin gün be gün yok oluşuna şahit olmaya devam ediyoruz.
Türkiye’de Açılmış 21 Köy Enstitüsü
Adana/Düziçi,
Adapazarı/Arifiye,
Ankara/Hasanoğlan,
Antalya/Aksu,
Aydın/ Ortaklar,
Balıkesir /Savaştepe,
Diyarbakır/Dicle,
Erzurum/Pulur,
Eskişehir/Çifteler,
Isparta /Gönen,
İzmir/Kızılçullu,
Kars/Cılavuz,
Kastamonu/Gölköy,
Kayseri/Pazarören,
Kırklareli/Kepirtepe,
Konya /İvriz,
Malatya/Akçadağ,
Sivas/Yıldızeli,
Samsun/Ladik,
Trabzon/Beşikdüzü,
Van/Ernis.
One Comment
Leave a Reply