“Sevgilim birazcık kıskanç işte, ama ne zararı olabilir ki? Seviyor beni, ondan böyle galiba…” diyenler gözünüzü açın, kulaklarınızı iyice dikin ve dinleyin: Kıskanmak en zararlı duyguların başında geliyor!
Bunu yüzlerce yıl önce William Shakespeare, Othello isimli oyununda detaylıca anlatmış, ancak hem Shakespeare biraz cinsiyetçi bir yazar olarak bilindiği için hem de “Bozacının şahidi şıracı olsun bari” der gibi, Sigmund Freud da bu teatral trajediden yola çıkarak patolojik kıskançlığa Othello Sendromu adını verdiği için, konuya bir mercek de biz tutalım dedik.
Durduk Yere Shakespeare’den Freud’a Nasıl Geldik?
Bu oldukça haklı ve yerinde bir soru. Gelin bu soruya yanıt verebilmek için, neye, ne zaman ve hangi koşullar altında sendrom denildiğine bir göz atalım.
Sendrom Nedir?
Tıpta sendrom, yalnızca, nedenleri tamamen açıklanamayan, birlikte rastlanılan bulguları beraberliklerini vurgulayarak işaret ettikleri ortak sonucu tanımlamakta kullanılmaktadır. Dolayısıyla bu bulgular, sebep olduğu bir hastalıkla doğrudan açıklanabiliyorsa, mevcut tıbbi literatürün işleyiş düzenine göre artık sendrom olmuyor. Buna karşın, eskiden belirgin olarak anılan, bahsettiğimiz gibi birçok durumu beraberinde taşıyan ve günümüzde sebepleri bilindiği için artık doğrudan hastalık olarak bilinmekte olan birçok durum, geleneksel olan sendrom adını korumuştur.
Sendrom kelimesinin etimolojik kökeni Yunanca’da birlikte koşmak anlamına gelmektedir. Zaten hipodrom kelimesinden de tanıdık olduğumuz drómos (δρόμος) da koşu anlamına gelir.
Sendrom, bu durumu belirtmek için seçilmiş oldukça mantıklı bir söylem. Çünkü sendrom, tanımı gereği bir takım bulguların birlikte olmasından kaynaklanıyor. En çok herhangi bir patolojik durumun oluşumunun tam anlamıyla açıklanamadığı durumlarda kullanılıyor.
Peki, Othello Sendromu Nedir?
Othello sendromunun, bir diğer adı “patolojik kıskançlık” olarak bilinmektedir. (“Patolojik olmayan bir kıskançlık olabilir mi?” sorusu ise, bizim için halen bir muammadır. Ancak bu konuya yazının devamında ayrıntılı olarak geri döneceğiz) Othello Sendromu olarak bilinen durumun belirtileri aslında oldukça açık.
Aşırı Kıskançlar Buraya!
Bu sendroma yakalanan kişi sevgilisini kontrolsüz bir biçimde, aşırı derecede sahipleniyor, hastalık derecesinde kıskançlık duygusuna kapılıyor ve tabiri caizse, buluttan nem kapmaya başlıyor. Sevgilisinin telefonu açınca “Alo!” deme şeklinden, giydiği tişörtün rengine kadar detayda aldatıldığına dair bir delil arıyor. Gizli gizli cep telefonu kurcalamalar, cüzdan çanta karıştırmalar, kıyafeti santimle ölçüp kokusuna bakmalar, sürekli kontrol altında tutma isteği ve şüphelendiği her durumda kontrolsüzce saldırganlaşma söz konusu oluyor.
Özellikle partnerine ulaşamadığı durumlarda kafasında oluşan senaryolar, benim diyen Brezilya dizilerine taç çıkarttırıyor. Bu patolojik durumun getirisi ile sürekli iz peşinde olması sonunda iki kişi için de ciddi tehlike yaratan durumların ortaya çıkmasına neden olabiliyor.
Othello Sendromu Neleri Kapsar?
Bu kısımda Othello Sendromu denen vakayı biraz daha yakından tanımaya çalışacağız. Elbette bireyselve toplumsal kökenlerini de açıp deşeceğiz.
Aldatılma Korkusu
Öncelikle paranoya noktasına varan, aşırı derecede bir aldatılma korkusu ile başlamak yerinde olacak. Bu aldatılma korkusu meselesini de öylece yabana atmamak gerek. Çünkü çok ciddi temellendirmeleri var, maalesef. İnsan aldatılmaktan neden bu kadar korkar? Kendini yeterince beğenmediği için mi? özgüvenin temeli sarsılmış olduğu için mi? daha önce benliğini yitirircesine birine bağlanmayı aşk zannettiği ve aldatıldığı için mi? Bunun sonucunda kendi benliğini yeniden keşfedemediği, kendi ayakları üzerinde duramadığı için mi? Ya da kitle iletişim araçlarının en popüleri olan televizyon ve televizyonda en çok yer kaplayan dizi kültürü sayesinde ilişkilerine güvenmemesi gerektiği her gün beynine pompalandığı için mi?
Elbette, yanıtımız bunların herhangi biri, ya da hepsi olabilir. Ancak bilmemiz gereken şu ki, eğer kendimizi aşırı derecede bir aldatılma korkusu içinde buluyorsak ve çoğu zaman bunu düşündüğümüzü fark ediyorsak, bir uzmana başvurmanın vakti gelmiş olabilir.
Herkesten Ve Her Şeyden Kıskanarak Kısıtlama İsteği
Kelime kökleri müthiştir. Bize bilmek istediğimiz ya da istemediğimiz pek çok şeyi anlatabilirler. Kıskanmak da böyle bir kelime. Kökeni kısmaktan geliyor. Esirgemekten, cimrilik etmekten. Bir insanı kıskandığımızda, ya da bu duyguyu hissettiğimizde, o kişiden aslında özgürlüğünü ve seçme hakkını esirgemiş oluruz. Bu yüzden, kıskançlık zaten başlı başına başa çıkılması gereken, ciddi bir sorundur.
Hakkı Bulut, bu durumun nerelere kadar gidebileceğini “Henüz üç yaşında bir kardeşim var, seni ondan bile kıskanıyorum!” diyerek dile getirmiş zaten. Ancak bırakın herhangi bir şeyi, bir kişiyi kendi mülkiyetimizin sınırları içine dahil ettiğimizi, paylaşmayacağımızı iddia etmek kendi içinde oldukça kötücül bir durum barındırabilir. Kısıtlanmayı kimse istemez. Bir ilişki için karşılıklı konan kurallar oldukça önemlidir ve saygı duyulması gereken şeylerdir, ancak kendi mülkiyetimizi birine dayatmak bunlara dahil değil.
Sevgiliden Ayrılmanın Bir Fobi Haline Gelmesi
“Ne yapacak ben olmayınca? Kiminle görüşür? Ona kimler bakar?” Sevgiliden ayrılmak, bir önceki maddede sözünü ettiğimiz mülkiyetin sonunun gelmesidir. Eğer bundan fobi, diyebileceğiniz kadar çok korkmaya başladıysanız ilişkinizin biçimini ve gidişatını yavaş yavaş incelemeye başlayabilirsiniz. Sonuçta, sevgililik ilişkilerimizi daha çok bize keyif verdiği, beraber bir şeyler üretebildiğimiz, birbirimize bir şeyler katabildiğimiz için devam ettiririz. Birini sırtınıza yük etmeyin. Benliğinizi ise hiç kimseye ve hiçbir koşul altında teslim etmeyin.
İlişkiler başlayabilir. Ne güzel! İlişkiler sürebilir. Çok daha güzel. İlişkiler bitebilir de. Eğer bunu düzgün bir şekilde yapmayı başarabilirseniz, bu bile güzel. Birçok anı ve deneyim size kalır. Aşk acısı içinde sürünmenize gerek yok. Baş edebilirsiniz.
Hakaret Ederek Partnerine Kendini Değersiz Hissettirmek
İşte mesela en ağırı da bu, değil mi? Stockholm Sendromu’nu bilen bilir. Rehin alan kişi, rehin aldığı kişiye kendini o kadar kötü hissettirir, o kadar aşağılık bir konuma koyar ki, değer arayışı insanı, rehin alan kişinin kendini bırakmak istememesini kıymetli bulma raddesine kadar getirebilir. Bu psikolojik şiddetin bilinen bir türüdür ve bu duygudan acil şekilde kurtulmak gerekir. Çünkü hiç kimse bunun gerçek bir ilişki ya da saygı duyulabilecek bir bağlılık biçimi olduğunu iddia edemez.
Peki bir insan, kaybetmekten bu kadar korktuğu birine neden hakaret eder? Kendini değersiz hisseden birisi, en yakınındaki en ufak bir ilgiyi olduğundan çok daha kıymetli görmeye meyillidir. Bunu bilen bazı insanlar, partnerlerinin gözünde daha kıymetli olabilmek için bile onlara zaman zaman kendilerini kötü hissettirmeye çalışır. Hemen arkasından gelen özürler, güçlü bir sarılma, ya da bir kısa mesaj bile, zaten uzun zamandır bu tavra maruz kalmış birine olduğundan daha büyük görünebilir.
Hiç kimsenin size bunu yapmasına izin vermek zorunda değilsiniz. Siz, zaten değerlisiniz.
Verilen Kontrolsüz ve Aşırı Tepki
“Seni dün üç kez aradım bana dönmedin!” veya “seni online gördüm, neden yazmadın, ne yapıyordun!” gibi sorular sıklaşırsa rahatlıkla tahammül sınırınızın üzerine çıkabilir. Eğer baskı altına alınmaya çalışılan kişinin akıl sağlığı yerindeyse de, “Çünkü seninle konuşmak istemedim, o sırada kendime ya da arkadaşlarıma, ya da aileme zaman ayırıyordum, lütfen yakama yapışmayı bırak!” diyebilir.
Bu tepki, birçok Othello Sendromu derecesinde kıskanç insanın kontrolünü kaybetmesine, kafasında binlerce senaryo kurmasına ve bunlarla baş edemeyip aşırı tepkiler vermesine sebep olabilir. Kıskançlık, mantıklı bir zemine ihtiyaç duymadan da var olabilir. Çünkü temelinde duyguların en yıpratıcısı olan “şüphe” yatar. Bu zararlı duygu, birçok insanın en yakınlarındakinden kuşku duymasına, kendi kendini yiyip bitirmesine ve hatta en sonunda o kişi ya da kişilerle olan ilişkisine geri dönülemez raddede zarar vermesine sebep olabilir.
Bakınız, Shakespeare, Othello isimli oyununda, Othello karakterine neler dedirtmiş:
Yemin ederim, bilmeden üst üste aldatılmak,
Aldatıldığından kuşkulanmaktan çok daha iyi…
Görmüyordum, düşünmüyordum, bana zararı dokunmuyordu.
Her gece rahat uyuyordum, tasasızdım, yerindeydi keyfim.
Dudaklarında Cassio’nun öpüşlerini duymuyordum.
Soyulan insan, ne çalındığını fark etmemişse,
Kimse de ona söylememişse, soyulmamış demektir…
Bütün ordugâh, en küçük ırgatına kadar hepsi
Tatmış olsaydı onun güzel bedenini,
Ve tek ben bilmeseydim bunu mutlu kalırdım hiç olmazsa.
Ah, bundan sonra elveda gönül rahatlığına!
Elveda rahat! Elveda huzur!”
Saldırganlık ve Şiddet Eğilimi
Othello Sendromu ile nitelendirilebilecek derecede kıskanç olan insanlar, sevdiklerini kıskandıkları kişilere ya da sevdikleri ve kendilerine “ait” olmasını istedikleri kişilere şiddet uygulayabilirler. Bu şiddetin düzeyleri, sendromun ne kadar ilerlediği ile de doğru orantılıdır. Genellikle psikolojik şiddet ile başladığı bilinir ve yalnızlaştırma ile devam eder. Zaman zaman fiziki şiddet boyutuna da çıkabilir. Hatta birkaç psikolog ve psikiyatr, ülkemizde maalesef olağan dışı bir sıklıkla görülen kadına şiddet vakalarını Othello Sendromu ile açıklamaya da çalışmışlardır.
Önemli olan bütün toplumsal ön kabullerden ve “Seven kıskanır!” safsatasından uzaklaşıp, tehlikenin boyutlarının farkına bir an önce varabilmek. Kıskançlık, normal değil. Othello Sendromu da şiddeti veya kadın cinayetlerini açıklamak için mantıklı bir sebep olarak kullanılmasa çok daha iyi olacak.
İşler bu raddeye gelmeden, hayatınızdaki kişiyle ciddi bir konuşma yapmaya başlayabilir, gerekirse bir uzmandan çift terapisi için destek alabilir ya da size ya da karşınızdakine zarar vermeden önce ilişkinizi tekrar gözden geçirmeyi denebilirsiniz.
Bonus 1: Zavallı Doktorlar…
Birçok sendrom, adını onu ilk kez bulan doktordan almış. Bu sebeple o doktorlar tarihe geçmiş olsalar da birçok kişinin ahını almaktan kurtulamamış olabilirler. Doktorların kendi adlarını vermeye pek de gönüllü olmadığı zamanlarda ise adlarını genellikle coğrafi bölge isimlerinden almış olabiliyorlar.
Tabi bizim durumumuz biraz daha orijinal. Bu patolojik vaka, adını William Shakespeare’in ünlü eserlerinden olan Othello’dan almış.
Bonus 2:Sendrom Kısmını Çözdük, Şimdi Othello’ya Geçebiliriz!
Othello (İngilizce özgün adı: The Tragedy of Othello, the Moor of Venice), William Shakespeare’in yazdığı trajedilerden biridir. Aynı zamanda bu eser, oyunun erkek başkahramanının da ismidir.
Shakespeare’in bu oyunu Cinthio tarafından yazılan “Moor of Venice” adlı kısa hikâyesine dayanarak, yaklaşık 1603 yılında yazdığı sanılıyor. Hala aynı hayranlıkla inceleyip okuyabildiğimize göre de, işlediği konuların güncelliğini koruduğunu söylemek, pek de yanlış olmayacak.
Oyun, en genel hatlarıyla dört ana karakter etrafında dönüyor. Othello, eşi Desdemona, muhafız komutanı Cassio ve Othello’nun herkesten çok güvendiği akıl hocası Iago.
Daha sonra “boyu devrilesice” diye anabileceğimiz Othello, oyunun başında Kıbrıs’taki Venedik koloni ordusunun Osmanlılarla savaştığı dönemde başarılı ve saygı duyulan Mağrip kökenli Arap bir komutan. Halk ve ileri gelenler tarafından çok sevilen bu komutan güzelliği dillere destani iyi huylu Desdemona’ya aşık olur. Şehrin ileri gelenlerinden birinin kızı olan Desdemona da Othello’yu cesur kalbi ve inceliği sebebiyle çok sevmektedir. Önceleri saygı duyulan Othello’nun arkasından bu ırk çeşitliliği ile yaptığı evliliği sonucu birçok dedikodu çıkar.
Othello ve Desdemona Aşkı
Aşıklarımız tabi ki elalemin ağzına bakacak değiller. En azından başta, elbette bakmayacaklar. Her şeye rağmen evleniyor Othello ve Desdemona. Ancak büyük bir aşkla başlayan mutlulukları halkın dedikoduları ve Iago’nun kötülükleriyle bir trajediye döner. Çünkü Othello, gül gibi eşine güvenmeyi bırakıp da, zaten kendi küçük dünyasında kurduğu kıskançlıklar sebebiyle kendi yaşamını da cehenneme çeviren Iago’ya güvenirse olacağı budur. Kaç defa okusanız da, içinizde sönmeyen bir öfke bırakıyor bu Othello. Çünkü kıskançlık, mülkiyetin temelidir ve bunu bu oyun açıkça gözler önünde sermektedir.
Othello, kıskançlık duygusunun gözlerini karartmasına izin vererek, eşi Desdemona’yı boğarak öldürür.
Çok çeşitli konulara (ırkçılık, aşk, kıskançlık ve ihanet) sahip olması sayesinde günümüze kadar sevilen ve okunan bir eser olarak kaldı Othello. Gerek profesyonel gerekse amatör oyuncular tarafından defalarca sahnelendi, uyarlandı, düşünüldü, hakkında tezler yazıldı. Aynı zamanda birçok film, opera ve düz yazı uyarlaması yapıldı.
Othello, Cumhuriteyin kuruluşundan sonra, Anadolu topraklarına da uğradı. 1930’lu ve 1940’lı yıllarda Türkiye’de taşra şehir ve kasabalarında gezgin çadır ve halk tiyatrolarında yaygın olarak “Arabın İntikamı” adıyla temsil edildi. ♀ Aslında ne Othello gerçek anlamıyla bir intikam alıyor, ne de buna gerek kalıyordu. Ancak patriyarkanın, yani erkek egemen sistemin silkelenip atılmasına daha çok vardı.