Kimileri onu Kuzuların Sessizliği filmiyle tanıdı kimileri de The Elephant Man filmiyle… Ya da hayır, Sir Anthony Hopkins’in tanınırlığını iki filmle sınırlayamayız. O yaşayan en büyük aktörlerden biri olarak biliniyor ve 79 yaşında olmasına rağmen muhteşem işler çıkarmaya devam ediyor.
Gelin isterseniz bu büyük aktörü biraz daha yakından tanıyalım.
“Umutsuz Vaka”
Anthony Hopkins, 31 Aralık 1937 tarihinde Galler’in Glamorgan şehrinde dünyaya geldi. Anne ve babası fırıncı olan Hopkins’in ilkokul hayatı pek parlak geçmedi. O daha ziyade sanatla, resimle, piyanoyla ilgileniyordu. Bu durumu fark eden ailesi biraz disipline girmesi için onu erkek okuluna verdi. 2002 yılında The New York Times dergisindeki bir röportajında Hopkins şöyle diyordu:
“Ben kötü bir öğrenciydim. Bu yüzden benle epey dalga geçildi ve bu durum aşağılık kompleksine girmeme neden oldu. Büyüme çağlarımda tam bir gerizekalı olduğuma ikna olmuştum.”
Ailesi erkek okulunun da fayda etmediğini görünce onu bu kez yatılı okula verdi. Yatılı okulun müdür ise onu “otoriteye karşı itaatsiz ve umutsuz vaka” olarak nitelendirdi. Hopkins 17 yaşında genç erkeklerin katıldığı kilise topluluğuna (YMCA) girdi ve burada tiyatroyla tanıştı.
Daha sonra Cardiff’te bulunan Royal Welsh College of Music & Drama’ya (Galler Kraliyet Müzik ve Tiyatro Okulu) giren Hopkins bu okuldan 1957 yılında mezun oldu. 2 yıl süreyle askerlik yaptıktan sonra ise Londra’ya taşındı. 1965 yılında ise Laurence Oliver’in tiyatrosuna girdi.
Dolu Dolu Bir Kariyer
Anthony Hopkins’in yer aldığı ilk profesyonel tiyatro oyunu Have a Cigarette adlı oyundu. İki yıl Swansea’daki Palace Theatre’de çalıştıktan sonra Laurence Olivier’in dikkatini çeken Hopkins, Londra’daki Royal National Theatre’a girdi. Burada Olivier’in öğrencisi olan Hopkins, hocasının gözüne girmeyi başardı. Olivier anılarında şöyle diyordu onun hakkında:
“Anthony Hopkins adındaki bu genç aktör olağanüstü bir yeteneğe sahipti.”
Televizyon ve Sinemaya Geçiş
Ancak tiyatrodaki başarısına rağmen Hopkins aynı rolleri defalarca oynamaktan sıkıldı ve 1967 yılında BBC yapımı olan A Flea in Her Ear adlı televizyon dizisinde rol aldı. Bu dizinin ardından tiyatroya yine de devam eden Hopkins’in televizyona geçiş yapması 1970’i buldu. BBC’nin The Great Inimitable Mr. Dickens adlı televizyon filminde Charles Dickens’ı canlandırdı. Yine 1972’de BBC’nin mini dizisi War and Peace‘de Pierre Bezukhov’u canlandırdı.
1980 yılına gelindiğinde David Lynch’in Elephant Man adlı filminde İngiliz doktor Sir Frederick Treves’in canlandırdı. 1984 yılında Mel Gibson ile birlikte Bounty adlı filmde rol aldı. Ayrıca The Godfather serisinin yönetmeni Francis Ford Coppola’nın 1992 tarihli Bram Stoker’s Dracula adlı filminde Abraham Van Helsing’i canlandırdı.
1993 tarihli The Remains of the Day adlı filmde gösterdiği performans nedeniyle En İyi Aktör dalında Oscar ödülüne aday gösterildi. 1993 tarihli Shadowlands adlı filmde de Oxfordlu bir profesörü canlandırdı ve bu rol sayesinde BAFTA’da en iyi aktör ödülü kazandı.
1988 yılında İngiltere’nin en çok kazanan oyuncusu olan Hopkins, The Mask of Zorro ve Meet Joe Black rollerinden yaklaşık 15 milyon sterlin para kazandı.
Anthony Hopkins, en çok 2005 yılında The World’s Fastest Indian adlı filmde canlandırdığı Burt Munro karakterini sevdiğini ifade ediyor. Ayrıca bu rolü oynamanın çok kolay olduğunu, çünkü Burt Munro karakteriyle hayat görüşünün hemen hemen aynı olduğunu belirtiyor.
2006 yılında Hopkins Golden Globe (Altın Küre) ödüllerinde hayat boyu başarı ödülünü aldı. 2008 yılında ise İngiliz Film Akademisi’nin verdiği en yüksek ödül olan BAFTA Academy Fellowship Award’ı kazandı.
2011 tarihli The Rite filminde şeytan çıkaran bir rahip rolünü canlandıran Hopkins bir röportajında “Tanrı’ya mı, Noel Baba’ya mı yoksa perilere inandığımı bazen gerçekten bilmiyorum.” diyor. Diğer yandan yine bu röportajda uzun yıllardır Tanrı inancına sahip olduğunu ifade ediyor Anthony Hopkins.
Ekim 2016’dan beri de HBO dizisi Westworld‘de oynayan Hopkins’in en son yer aldığı sinema filmi ise 2017’de gösterime giren Transformers: The Last Knight oldu.
Kuzuların Sessizliği
Anthony Hopkins denince hemen herkesin aklına Kuzuların Sessizliği (The Silence of the Lambs) filmindeki seri katil Hannibal Lecter gelir. Bu rolle 1991 yılında en iyi erkek oyuncu dalında Oscar ödülü kazanan Hopkins’in rol arkadaşı Jodie Foster da yin bu filmdeki rolüyle en iyi kadın oyuncu dalında Oscar aldı. Ödül sarhoşu olan bu film yine aynı yıl en iyi film, en iyi senaryo, en iyi yönetmen dallarında da Oscar aldı.
Hopkins, Hannibal Lecter rolünü de Ridley Scott’un Hannibal (2001) ve Red Dragon (2002) filmlerinde yeniden canlandırdı. American Film Institute, Hannibal Lecter karakterinin sinema tarihinin en başarılı “kötü adamı” olarak nitelendirdi.
Hopkins’e bu rol teklif edilmeden önce o Londra’ya dönüp tiyatro hayatına devam etmek istiyordu. Zira Hollywood’dan artık sıkılmıştı. Bu konuda şöyle diyordu hatta:
“Hayatımın bir dönemini geride bıraktım. Artık Londra’ya dönüp kaliteli BBC işlerinde çalışmam daha mantıklı olur.”
Sonrasını ise herkes biliyor. Hannibal Lecter karakteri kadar insanın tüylerini diken diken edebilecek başka kaç karakter var ki…
Oyunculuk Tarzı
Anthony Hopkins, rollerine titiz bir biçimde hazırlanmasıyla biliniyor. Verdiği röportajlarda bir role hazırlanmak için repliklerini gerekirse 200 kez tekrarladığını, ancak bu şekilde o replikleri içselleştirip doğal bir biçimde söylediği ifade eden Hopkins, bu nedenle yer aldığı filmleri adeta yaşıyor gibidir. Ancak bu durum zaman zaman ona doğaçlama imkanı tanısa bile bazı durumlarda senaryodan ayrılması nedeniyle çalıştığı yönetmenlerle ufak sürtüşmeler yaşıyabiliyor. Hopkins, bir sahnenin çekimi bittikten sonra o sahneyle ilgili hiçbir şey hatırlamadığını da söylüyor. Yani bazı oyuncular gibi yıllar sonra bile büründüğü rolün repliklerini hatırlayan oyunculardan değil o.
Bununla birlikte Hopkins, hafızasını diri tutmak için şiire ve edebiyata büyük önem veriyor, Shakespeare şiirlerini ezbere biliyor. Steven Speilberg’in Amistad adlı filminde de yer alan Hopkins, 7 sayfada tutan bir mahkeme sahnesindeki tüm replikleri ezbere bilmesiyle tüm ekibi şaşkın çevirmiş. Üstelik bu sahne sadece bir çekimde tamamlanmış.
Ayrıca Anthony Hopkins çok başarılı bir taklitçi. Normal hayatta Galler aksanıyla konuşmasına rağmen üstlendiği rollerin nasıl bir aksanla ve üslupla konuşması gerekiyorsa öyle konuşuyor.
Kişisel Hayatı
Hopkins Kaliforniya’nın Malibu kentinde yaşıyor. Sinema kariyeri için 1970’lerin sonunda ABD’ye gelen ve daha sonra 80’lerin sonunda Londra’ya geri dönen usta aktör, 1990’lı yıllardaki başarılı filmleri nedeniyle tekrar ABD’ye yerleşti. Hopkins ayrıca hem İngiltere hem de ABD vatandaşlığına sahip. 3 kez evlenen Hopkins 2003’ten beri Stella Arroyave ile evli.
Anthony Hopkins uzun süre alkolikti. Ancak 1 Ocak 1975’ten beri içki içmiyor. 2002 yılındaki bir röportajında bir gece Los Angeles’tan kalkıp Arizona’ya gittiğini ve bu yolculukla ilgili hiçbir şey hatırlamadığını ifade ediyor. Yani o kadar sarhoşmuş Hopkins…
Bazı zamanlarda psikolojik çöküş yaşadığını da söyleyen aktör, kimi zaman arabasına atlayıp 2 ay boyunca oradan oraya dolaşmış.
“Eğer içinizde kavga ettiğiniz biri varsa hayat katlanılmaz olabiliyor. Kişinin içindeki öfke başka bir yere kanalize edilmezse ölümcül olabilir. ” diyor.
Bu süreci Tanrı inancı sayesinde atlattığını belirten usta oyuncu, ateizm karşıtlığıyla biliniyor ve ateizmi “penceresi olmayan bir hücrede yaşamaya” benzetiyor. Larry King ile 2016 yılında yaptığı röportajda da Hopkins kendini agnostik olarak tanımlıyor ve herkesin için “daha üstün bir şuur” olduğuna inanıyor.
Hayırsever Hopkins
Hopkins çeşitli yardım kuruluşlarına ve vakıflara yaptığı yardımlarla da biliniyor. Kuzey Galler’deki Snowdonia Milli Parkı’nın korunması için düzenlenen ve 3 milyon sterlin toplanması amaçlanan yardım kampanyasına 1998’de 1 milyon sterlin bağışladı ve hatta bu milli park ile ilgili Anthony Hopkins’ Snowdonia adlı bir kitap da yazdı. 2004 yılında yaptığı bu katkılar nedeniyle Galler’in en büyük 100 insanından biri olarak seçildi.
Hopkins aynı zamanda doğduğu kasab olan Port Talbot’taki kilise gençlik örgütünün de finansörleri arasında.
Madde bağımlılığından kurtulmaya çalışan kadınlara yardım eden bir kuruluşa bağış yapan, Kaliforniya’daki bir sanat okulunda gönüllü eğitmenlik yapan, Idaho’daki bir tiyatronun onursal başkanlığını yapan Hopkins, görüldüğü gibi elinden geldiğince farklı alanlarda bağışlar yapıyor.
Cardiff’teki mezun olduğu okul Royal Welsh College of Music & Drama için 2.3 milyon sterlin bağış yapan Hopkins için bu okulda Anthony Hopkins Center açıldı.
Yine aynı şekilde doğa konusunda da hassas olan Hopkins, Greenpeace’in etkili savunucularından biri. Japonya’daki balina avcılığına karşı duyulan endişeleri televizyonda dile getiren büyük aktör, uyuşturucu bağımlısı mahkumları rehabilite etmek için kurulan RAPt adlı örgüte de yardım eli uzatıyor.
Müzikle İçli Dışlı
2012 tarihli bir röportajda Hopkins şöyle diyor:
“Tüm hayatım boyunca beste yaptım. Öyle ki müzik okuluna gidecek kadar donanımlıydım ama aktörlük yolunu seçtim.”
Anthony Hopkins’in bu sözü sonuna kadar doğru. Çünkü onun pek çok müzik çalışması bulunuyor. Örneğin 1986 yılında single biçiminde piyasaya sunduğu Distant Star adlı şarkı UK Single Chart’ta 75. sırada yer aldı.
Ayrıca Masque of Time ve Schizoid Salsa adlı bestelediği müzik eserleri de 2008 yılında Dallas Senfoni Orkestrası tarafından icra edildi.
And The Waltz Goes On
2011 yılında Hollandalı müzisyen Andre Rieu ve orkestrası, Hopkins’in 27 yaşında bestelediği ancak hiçbir zaman dinleyemediği bestesini insanlarla buluşturdular. Sırf bu eser üzerinden bile Hopkins’in müziğe olan tutkusunu ve ustalığı anlamak mümkün. İnsanın tüyleri diken diken bu eseri muhakkak dinlemelisiniz.
İlham Verici Anthony Hopkins Sözleri
Son olarak bu büyük sanatçının ilham verici, ufuk açıcı bazı sözlerine bakalım.
“Ben Galler’liyim. Galler toplumu güçlüdür ve mücadelecidir, çünkü devamlı savaşın içinde yer alan bir toplumdur. Galler’de insanlar kendi dertlerine yanmakla vakit kaybetmezler. Çıkıp mücadele etmekten çekinmezler. Benim felsefem de bu şekilde. Güçlü ve mücadeleci olmak gerekir. Tabii bu taş kalpli ve acımasız olmayı gerektirmez. Hayat kısa ve bu yüzden insanların kendilerine acıyarak yaşamaları tam anlamıyla vakit kaybıdır.”
“İster oyunculuk ister müzik ister resim yapın, hiçbir fark etmez. Ama bunları yaparken korkusuz olun. Kimse sizi kötü resim yapıyorsunuz diye hapse atamaz. Kaybedecek hiçbir şeyiniz yok.”
“Hayat felsefem şudur: İnsanların benim hakkımda söyledikleri ve düşündükleri şeyler beni asla ilgilendirmez. Beni ancak yaptıklarım ilgilendirir. Kimseden bir şey beklemem, ancak hiçbir şeyi de geri çevirmem. Böyle olduğunda yaşamak daha kolay oluyor.”
“Oyunculuk sanatının temelinde rol yapmamak yatar. İnsanlara görmeleri gerekenden fazlasını gösterirseniz kötü oyunculuk yapmış olursunuz.”
“İnsanlar popüler olan şeylerin kalitesiz olduğunu düşünüyorlar. Ancak bilmiyorlar ki Mozart da sipariş usulüyla beste yapıyordu.”
“Fazla düşünmek bizi öldürüyor. Her şey hakkında düşünerek kendimizi yavaşça öldürüyoruz. Düşün, düşün, düşün… Ne kadar düşünürseniz düşünün, karşınızdaki kişiye asla güvenemezsiniz.”