İki durum, iki rakam ve kocaman bir uçurum… En güncel verilere göre dünyada şu an 800 milyon insan açlıkla mücadele ederken, yaklaşık 700 milyon insan ise obezite hastalığıyla savaşıyor. Bu iki durum arasındaki tezatın ve trajedinin ne kadar farkındayız? Dünyada bu kadar fazla insan açlıkla mücadele ederken, gıda israfının trilyon dolarlık bir sorun olarak karşımıza çıkması ise bir başka tezatı gözler önüne seriyor. Her gün tonlarca yemek ve gıda maddesi çöpe atılıyor. Bu durumun önüne geçmek içinse pek çok sivil toplum kuruluşu dünya çapında çalışmalar yapıyor. Bu çalışmalar arasında biri var ki oldukça dikkat çekiyor. Danimarka’da başlatılan bir uygulama bu israfın önüne %25 oranında geçerek bir ilke imza attı. Gelin Danimarka’nın bunu nasıl başardığına göz atalım.
Gıda İsrafına Son
BBC’de yer alan habere göre, kampanyanın arkasındaki isim Selina Juul. Rus kökenli bir grafik tasarımcı olan Juul, Danimarka’da ne kadar çok yemeğin çöpe atıldığını görünce harekete geçme kararı almış. Bundan 9 yıl önce, 2008 yılında, ‘Gıda İsrafına Son’ isimli bir kampanya başlatan Jull, bir anda gündem yaratmayı başarmış. Facebook’da bir sayfa açarak insanları gıda israfının boyutları hakkında bilinçlendiren genç kadının çağrısı çok kısa sürede ülke çapında yanıt bulmuş.
Aynı anda harekete geçen pek çok bireysel çaba, konuyu kitlesel bir boyuta taşınmış. Örneğin, Danimarka’da bir süpermarket çabuk bozulan ve insanların kısıtlı sürede tüketebileceğinden daha büyük boyutlarda yapılan kek, ekmek gibi gıdaların boyutlarını küçültmüş Bu uygulamayı örnek alan diğer pastane ve süpermarketler bu davranışı sürdürmüşler.
Geliştirilen bir telefon uygulamasıyla restoranlar, ellerinde artan yiyecekleri çok daha ucuz fiyata satmaya başlamış. ‘Too Good To Go’ isimli bu uygulamanın listesinde pek çok restoran yer alıyor. İnsanlar bu uygulama aracılığı ile, ellerinde fazla yiyecek kalan restoranlardan çok daha ucuz fiyata yemek sipariş edebiliyorlar.
Bazı yardım kuruluşları ise restoran ve süpermarketlerdeki fazla yiyecekleri, oluşturdukları gönüllü ekipler aracılığı ile toplayarak bu yiyecekleri ihtiyacı olan yoksul ailelere ulaştırıyor.
Aynı zamanda pek çok restoran, müşterilerinin bitiremediği yiyecekleri, paket yaparak onların eve götürmesini sağlıyorlar.Üstelik bu saydıklarımız Danimarka’da uygulamaya konulan pek çok girişimden bir kaçı.
Danimarka’da dikkatleri çeken bir başka uygulama ise tarihi geçmiş ürünler satan bir süpermarket. Geçtiğimiz yıl Kopenhag’da bir şubesini açan WeFood adlı süpermarket sadece tarihi geçmiş ürünleri satıyor. Ülkede tarihi geçmiş gıdaların satılmasını engelleyen bir yasa yok. Üstelik bu durum farklı Avrupa ülkesi kanunları içinde geçerli. Son kullanma tarihi, bu tarihten sonra yiyeceklerin yenemeyeceği algısını üretiyor olsa da , bu algıyla ilgili ciddi yanlışlar bulunuyor
Yılda 100 Milyon Ton Gıda Çöp Oluyor
2014 yılında yapılan bir araştırmanın sonuçlarına göre, Danimarka’da hane başına düşen gıda israfı yılda 105 kg’ a denk geliyor. Bu rakam birçok ailenin bir aylık gıda giderinden daha fazla bir miktara eşit. Bu rakamlara restoranlar ve süpermarketlerde çöpe atılan yiyecekler eklendiğinde ortaya daha olumsuz bir tablo çıkıyor. Üstelik bunun son 9 yılda 4’de 3’üne düşmüş bir rakam olduğunu hatırlamakta fayda var.
Gıda israfının durumuna Avrupa çapında bakıldığında ise durum hiç parlak değil. Yılda 100 milyon ton yiyeceğin çöpe atıldığı kıtada, bozulan bu yiyecekler 227 ton karbondioksitin açığa çıkmasını sebep oluyor.Bu rakam İspanya’nın toplam fosil yakıttan kaynaklı karbon salınımına eşit. Üstelik bu sorun sadece zengin ülkelerin sorunu değil. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü, gelişmekte olan ülkelerde de 630 milyon tonluk bir gıda israfı olduğunu belirtiyor.
Anlayacağınınız insanoğlu ürettiği gıdanın 3’te 1’ini çöpe atıyor.
Neler Yapılabilir?
Danimarka örneğinde görüldüğü gibi gıda israfının önüne geçebilmek mümkün. Bunun için yapılması gereken ise insanların bilinçlenmesi ve doğru uygulamaların hayata geçirilmesi. Tüketicilerin alışkanlıklarının değişmesi oldukça kilit bir role sahip gıda israfının önüne geçilmesinde.
Örneğin, Aarhus Üniversitesi’nde araştırmacı olan Hüsnü Aslan, tarihi yaklaşan ürünlerin marketlerde ucuza satıldığını öğrenerek alışverişini daha ucuza getirdiğini söylüyor.
‘İsrafı önlemek için her şeyi daha küçük porsiyonlar halinde alıyor, daha sık alışveriş yapıyor ve sepetimi sadece kusursuz şekle sahip yiyeceklerle doldurmuyorum.’
Danimarka bu girişiminde yalnız değil. Gıda israfının önüne geçme bakımından %21 ile ikinci sırada bulunan İngiltere’de de pek çok örnek uygulama bulunuyor. Fransa ve İtalya’da ise gıda bağışını kolaylaştıran pek çok uygulama bulunuyor. Birçok ülkede yiyecek sıkıntısı çeken insanları elinde fazla yiyecek olan kuruluşlara yönlendiren mobil uygulamalar geliştiriliyor.
Ancak New York Üniversitesi’nden gıda sosyolojisi uzmanı Krishnendu Ray’e göre Danimarka’nın başarısını yakalamak diğer ülkeler için hiç kolay değil.
‘Danimarka gibi küçük ve göreceli olarak homojen bir sosyal demokrat ülkede kararlar bireysel tercihten ziyade toplumsal yararı gözeterek alınır. Bu politikalar ABD gibi ülkelerde pek iyi karşılanmıyor.’
Amerika’da gıda israfı boyutları düşünüldüğünde bu tarz politikaların iyi karşılanmadığını farketmek zor değil. Ancak bu durum konuyla ilgili birşeyler yapılması gerektiği gerçeğini de değiştirmiyor.
Belgesel Önerisi
Bu konuya dikkat çekmek için yürütülen pek çok kampanya da var. Ancak ben her zaman bir konuda bilinçlenmenin en etkili yolunun başarılı bir şekilde hazırlanmış ve geniş bir açıdan durumu gözler önüne seren belgeseller olduğuna inanıyorum.
Örneğin, 2014 yılında çekilen ‘Just Eat It: A Food Waste Story’ dünyada gıda israfına dikkat çeken ve mevcut tabloyu gözler önüne seren en başarılı belgesellerden biri.
2010 yılında çekilen ‘Taste The Waste’ isimli belgeselse Avrupa’da ki gıda israfının tüm boyutlarını pek çok farklı boyuttan inceliyor.
Eğer gıda israfına tam olarak karşı pencereden, obezite gerçeği tarafından bakmak isterseniz de size önerimiz kesinlikle ‘Super Size Me’ belgeseli olacaktır. Belgesel bir ay boyunca McDonalds’dan beslenen bir adamın yaşadığı değişimi gözler önüne seriyor. Üstelik bu belgesel sonrasında oluşan kamuoyu sayesinde Amerika’da Super Size boyutlu yiyeceklerin yasaklandığını belirtmek de fayda var.
Gıda israfıyla ilgili artan bilinç bu tarz belgesellerin çekimi de hızlandırdı. New York Üniversitesi’nde doktora yapan Madeline Holtzman, gıda israfına dikkat çekmek için oldukça farklı bir belgesele imza atma hazırlığında. Bir arkadaşıyla birlikte yapacağı bir deneyde, bir ay boyunca restoran ve marketlerde çöpe atılan yiyeceklerle yaşamını sürdürmeye çalışacak ve bu macerasını belgesel haline getirecek.
Görüldüğü üzere dünya ‘gıdasına’ sahip çıkmasının gerektiğinin gittikçe farkına varıyor. Sizlerde evlerinizde, günlük hayatınızda yapacağınız ufak değişikliklerle gıda israfının önüne geçebilir, bu konuda çevrenizdekilere örnek olabilirsiniz.